Küçük bir deniz
kasabasının sahil kenarında, hayatı yaşayıp bitirmiş yaşlı bir çift yaşarmış.
Adam gün boyu verandada oturup bulmacalar çözer saatlerce yazılar yazarmış. Eşi
daha kendi halinde ve standart hayatı severmiş. Günlerden bir gün tekdüzelikten
sıkılan üretken adam aslında yaşamak istediği hayatın bu olmadığına karar
vermiş. Ama ikilemde kalmış. Yaşının gerektirdiği gibi davranmalı ya da
yıllardır bastırdığı arzunun arkasında koşmalıydı. Fakat korkular alışmışlık ve
yaşlı bir partnerin sorumluluğu derken kalan ömrünü düşünüp son çılgınlık adını
verdiği bir yolculuğa hazırlanmaya başlamış gizliden. Eşine bir hesap açtırıp
olup biteni şeffaf haliyle yazmaya başlamış. Kafasındaki şey o uyurken bırakıp
usulca yola çıkmakmış. Çünkü o denli kırılgan ve hassas bir şeye sahipmiş ki
yüzüne söylemeye cesaret edememiş. Gecenin karanlığında sessiz bir şekilde
yataktan kalkmış evin içerisinde yürüyüşler yapmış. Yatağa dönmüş, masumca
uyuyan, yıllardır yol arkadaşlığı yapan eşini izlerken O’nun, o hanımeli kokusu
derinden sarsmış. Usulca yanaşıp son kez içine çekmek istemiş. Kadın
beklenmedik bir şekilde ağlamaklı gözlerini açmış. Adamı, narin buruşmuş
kollarına alıp, başını göğsüne yaslamış
‘’Bilirim aklındakileri…’’
‘’Ben sensiz nefes almayı unuttum.’’
Adam o saniye
hıçkırarak ağlamaya başlamış. Ağlaması üzüntüsünden değil, uzun zamandır
kendini yalnızlığa kapatmasındanmış aslında. Eşinin yaşlı pamuk elleriyle
yaptığı kurabiyeleri tekdüze hayatını sürdürebilmesi için yaptığını
zannederken, eşi her kurabiyenin hamurunu yoğururken
‘’Bugün kurabiyeleri bulmacasının yanına
koyarken gözlerime eskisi gibi bakacak mı acaba, elimi tutacak mı?’’
diye düşünürken içine
bir damla gözyaşı dökermiş. Yaşlı adamın ağlaması da bundan olmuş. Çünkü
yatakta yatan beyaz pamuk elli eşinin buruşmuş elleri ellerindeydi gözleri ise
gözlerinde. Gözyaşlarını silmek için ellerini ellerinden ayıran eşine daha önce
hiç olmadığı kadar yaşından beklenmeyecek kadar hızlı bir şekilde sarılmış.
Kalbi kalbinde, on sene belki yirmi sene önce eşinin dudaklarında ıslanmış
kurumuş dudakları ise eşinin dudaklarındaydı. Gözleri yavaşça kapandığındaysa,
yarın yeni bir gün olacağından o kadar emindi ki…
Cüneyt Bıçaklar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder