4 Şubat 2014 Salı

Kibritçi Adam



Basitlikten uzak cümleler kurmak için tekrar  tekrar  yazıp karaladığım kelimelerdi en sahici başlangıç... Bir elimde puantiyeli kupa bardağımla kontes çatlatırcasına sütsüz çayımı içmekteyim. Perdelerden arınmış pencerenin hürriyeti odama müthiş yağan karın seyrini sunmakta. Karşı binanın karşı dairesi tüm karşılığıyla, saksının altına sabitlediği ıslak, dalgalanmayan ve göründüğü üzere yerini pek sevmemiş bir bayrakla çalıyor beyazı, kırmızı her daim galip der gibi. Oldum olası sevmedim bayrakları.


Ne de güzel yağıyor mübarek, pencereyi açıyorum üşümek için. Yan apartmanın girişinden kaldırımın kıyısına düşen minik bir ışık… Kibritçi kız masalını düşlüyorum o an, heyecanlanıyorum. Işık sürekli yanıp sönmekte, pencereden aşağı sarkıyorum giriş kapısını görmek için, soğuğu hissetmiyorum. Küçük bir gölge düşüyor sonra kaldırıma, kibritçi kız hala aklımda. Daha da meraklanıyorum. “evsiz kalmışsa, ya donarsa oracıkta“ düşünceleri dolanmaya başlıyor kafamda. Hep bir insana hiç tanımadan çok büyük bir iyilik yapmayı düşlemişimdir. Piyangonun vurduğunu öğrendiğim an tüm semti arşınlamaktan helak olmuş ihtiyar piyangocuya bileti hediye etmek gibi mesela. Hayatı boyunca minnet edecek birinin olması isteği mi bu? Bu yükü taşıyacak biri de değilim oysa ama bunu yapmak istemişimdir hep. Şimdi şuracıkta donakalacak küçük kibritçi ‘çocuk’. Üşüyorum pencereyi kapatıp kalorifere ilişiyorum fakat gözüm yan apartmanın girişinde hala. En azından “kim var orda” diye seslenmek için açıyorum bu kez pencereyi. Işık yok, içim ürperiyor gitmiş olabileceğinden. Ve hareket ettikçe büyüyen bir gölge kaldırımda. Bütün büyüklüğüyle bir adam, elinde kartonlar. Sokak lambasının aydınlığı altında şarap şişesini bacağının arasına sıkıştırmış ağzındaki sigarayı yarı yanan çakmağıyla tutuşturmaya çalışıyor… Gülümsüyorum, donmuş vaziyette kapadığım gibi pencereyi giriyorum battaniyemin içine. Kar hala müthiş yağıyor. 

Kardelen

Hiç yorum yok: