Birkaç gündür huzursuzdu. Söylemez gerçi derdini. Kafasında uğultular
olur, düşüncelerin fısıltıları yetmezmiş gibi. İki ayağının üstünde taşır
kendini oradan oraya. Fısıltılar ve uğultular da onunla gelir. Dolanır durur
da, uzaklar gidilince yine buralar olur, onu bilmez. Hep uzaklara gitmek ister
de, uzaklar hep uzak kalır be Hidayet. Burada mutsuzsan, sen düpedüz
mutsuzsundur arkadaş. Çünkü burası dediğin, kafanın içidir.
∞
Hidayet şimdi uyumaya gitti, ama önce sigara içecek. Uykuya dalmaya
çalışan komşuların burunların dibinden geçip serin havaya çıkacak. Sigarasını
çıkaracak cebinden, öne doğru hafifçe eğilip ellerini siper edecek yaktığı
çakmağa. Sigarasının ucu ateşi bulunca da bir nefes çekecek. Nefesi dışına
verirken de göğe bakacak önce, gayri ihtiyari. Sonra belki elini cebine atar.
Şimdi sigara içişini beklemek zorunda, yapacak bir şey yok. Sigarayı zaten bu
yüzden içer genelde. Zaman geçerken, ya da bir türlü geçmezken, tanımlanmış bir
eylem yapıyor olmak için. “Şuan sigara içiyorum. Apartmanın önünde böylece
dikilmemin sebebi bu.” Diyebiliyor böylece. Ama düşünün bir, hiçbir şey
yapmayan bir delikanlı karanlık havada apartmanın önünde dikiliyor. Ya da
hiçbir şey yapmayan delikanlı salonda öylece yere bakıyor kendi kendine. Bu
görüntülerde eksik bir şey kalıyor değil mi ? Çünkü her insan her an
tanımlanmış bir eylem yapmak zorundadır. Misal, gözünüze bir perde inmiş halde
ekranda akan saçmalıkları gözünüz hiç görmese bile, yüzünüzün dönük olduğu
doğrultuda bir televizyon bulunmak zorundadır. Düşüncelere dalıp sessizce bir
odada tek başına oturmak insanlara saçma gelir çünkü. Tanımlanmış bir eylem
yapıyor olmak… Zamanımızda işte bütün
mesele bu. Öyle bir hal almıştır ki günümüzde tanımlar, insanların çoğu
tanıdıklarla konuşurken “Ne yapıyorsun? “ sorusuna cevap verebilmek için
üniversite okur, bir işte çalışır, bir projenin peşinde koşar. Amaç,
tanıdıklarla konuşurken “şimdilerde şunu yapıyorum” diyebilmektir.
Ki insanlar denize bakmayı da bu yüzden sever. Düşüncelere dalıp denize
bakma eylemi tanımlanmıştır bir zamanlar insanlık tarihinde.
Konuşmaya daldık, Hidayet’i apartmanın önünde bıraktık. Gerçi sigarasını
bitirmemiş henüz. Hafifçe gülümsedi az önce. Ne düşünüyor ki şuan orada ?
Düşünceleri çıkamıyor ki kafasından. Bir şırıngayla çekmek gerek kafasından o
düşünceleri. Şırınganın tüpünde alaca bulaca renkler, çiçekler böcekler,
siyahlar ve başak tarlası hışırtıları haricinde neler vardır ? Neler olduğunu
bir tek ben biliyorum, Hidayet benim karakterim. Mesela koskocaman bir Sait
faik var tüpün içinde. E Sait Faik de içinde balıklar olan denize çıkan Arnavut
kaldırımlı yol haricinde bir yerde bulunamayacağından dolayı tüm bu sahneyi
kafasında taşıyor Hidayet, ki bu işine de geliyor çünkü bu sahneyi aydınlatan
sımsıcak yaz güneşi sayesinde birazcık ısınabiliyor Hidayet’in kafası. Size
bunlar haricinde bilgi veremem. Zaten sigarası da bitti yavaş adımlarla
apartmana dönüyor, apartman Hidayet’i içeriye buyur etmek için koridorun sarı
ışığını yaktı. Bir çeşit apartman selamı, göz kırpışı. Ama Hidayet görmezden
geldi apartmanın selamını, ayıp etti. Bilse apartmanın suratının nasıl
düştüğünü, hemen özür dilerdi apartmandan. O şuan çıkacağı altı katı düşünüyor.
Eve sessizce girip, parmak ucunda yattığı yere yönelip, ne kadar süre uyuyamayacağını
hesaplamaya çalışıyor. Belki de yattığı gibi hemen uyuyuverir ha ne dersiniz?
Hayat sürprizlerle dolu, bir bakmışsın karnın acıkmış, bir bakmışsın canın
sıkılmış, bir de bakmışsın düşünmeden uyuyuvermişsin. E daha ne olsun ?
Hidayet’i şimdi biraz rahat bırakalım da
uyusun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder