3 Haziran 2014 Salı

İyi Geceler Hikayesi



Birkaç gündür huzursuzdu. Söylemez gerçi derdini. Kafasında uğultular olur, düşüncelerin fısıltıları yetmezmiş gibi. İki ayağının üstünde taşır kendini oradan oraya. Fısıltılar ve uğultular da onunla gelir. Dolanır durur da, uzaklar gidilince yine buralar olur, onu bilmez. Hep uzaklara gitmek ister de, uzaklar hep uzak kalır be Hidayet. Burada mutsuzsan, sen düpedüz mutsuzsundur arkadaş. Çünkü burası dediğin, kafanın içidir.


Hidayet şimdi uyumaya gitti, ama önce sigara içecek. Uykuya dalmaya çalışan komşuların burunların dibinden geçip serin havaya çıkacak. Sigarasını çıkaracak cebinden, öne doğru hafifçe eğilip ellerini siper edecek yaktığı çakmağa. Sigarasının ucu ateşi bulunca da bir nefes çekecek. Nefesi dışına verirken de göğe bakacak önce, gayri ihtiyari. Sonra belki elini cebine atar. Şimdi sigara içişini beklemek zorunda, yapacak bir şey yok. Sigarayı zaten bu yüzden içer genelde. Zaman geçerken, ya da bir türlü geçmezken, tanımlanmış bir eylem yapıyor olmak için. “Şuan sigara içiyorum. Apartmanın önünde böylece dikilmemin sebebi bu.” Diyebiliyor böylece. Ama düşünün bir, hiçbir şey yapmayan bir delikanlı karanlık havada apartmanın önünde dikiliyor. Ya da hiçbir şey yapmayan delikanlı salonda öylece yere bakıyor kendi kendine. Bu görüntülerde eksik bir şey kalıyor değil mi ? Çünkü her insan her an tanımlanmış bir eylem yapmak zorundadır. Misal, gözünüze bir perde inmiş halde ekranda akan saçmalıkları gözünüz hiç görmese bile, yüzünüzün dönük olduğu doğrultuda bir televizyon bulunmak zorundadır. Düşüncelere dalıp sessizce bir odada tek başına oturmak insanlara saçma gelir çünkü. Tanımlanmış bir eylem yapıyor olmak…  Zamanımızda işte bütün mesele bu. Öyle bir hal almıştır ki günümüzde tanımlar, insanların çoğu tanıdıklarla konuşurken “Ne yapıyorsun? “ sorusuna cevap verebilmek için üniversite okur, bir işte çalışır, bir projenin peşinde koşar. Amaç, tanıdıklarla konuşurken “şimdilerde şunu yapıyorum” diyebilmektir.

Ki insanlar denize bakmayı da bu yüzden sever. Düşüncelere dalıp denize bakma eylemi tanımlanmıştır bir zamanlar insanlık tarihinde.

Konuşmaya daldık, Hidayet’i apartmanın önünde bıraktık. Gerçi sigarasını bitirmemiş henüz. Hafifçe gülümsedi az önce. Ne düşünüyor ki şuan orada ? Düşünceleri çıkamıyor ki kafasından. Bir şırıngayla çekmek gerek kafasından o düşünceleri. Şırınganın tüpünde alaca bulaca renkler, çiçekler böcekler, siyahlar ve başak tarlası hışırtıları haricinde neler vardır ? Neler olduğunu bir tek ben biliyorum, Hidayet benim karakterim. Mesela koskocaman bir Sait faik var tüpün içinde. E Sait Faik de içinde balıklar olan denize çıkan Arnavut kaldırımlı yol haricinde bir yerde bulunamayacağından dolayı tüm bu sahneyi kafasında taşıyor Hidayet, ki bu işine de geliyor çünkü bu sahneyi aydınlatan sımsıcak yaz güneşi sayesinde birazcık ısınabiliyor Hidayet’in kafası. Size bunlar haricinde bilgi veremem. Zaten sigarası da bitti yavaş adımlarla apartmana dönüyor, apartman Hidayet’i içeriye buyur etmek için koridorun sarı ışığını yaktı. Bir çeşit apartman selamı, göz kırpışı. Ama Hidayet görmezden geldi apartmanın selamını, ayıp etti. Bilse apartmanın suratının nasıl düştüğünü, hemen özür dilerdi apartmandan. O şuan çıkacağı altı katı düşünüyor. Eve sessizce girip, parmak ucunda yattığı yere yönelip, ne kadar süre uyuyamayacağını hesaplamaya çalışıyor. Belki de yattığı gibi hemen uyuyuverir ha ne dersiniz? Hayat sürprizlerle dolu, bir bakmışsın karnın acıkmış, bir bakmışsın canın sıkılmış, bir de bakmışsın düşünmeden uyuyuvermişsin. E daha ne olsun ?


Hidayet’i şimdi biraz rahat bırakalım da uyusun.

Hiç yorum yok: