ÜÇKAĞITÇI KRALLIKLAR
Olayları, eleştirileri kişiselleştirmek, bütünü gözden kaçırmamıza ve sürekli bir kısırdöngüde kalmamıza neden olabiliyor ama genele gitmek için de; yerelden hareket etmek ve örnek verirken kısmileşme zorunluluğu doğduğu da kesin. Aslında her yönetici ve her makam sahibi, eleştiriye katlanmalı ve hakarete uğradığı durumlarda bile, olgunluğunu korumalıdır. Ancak, ülkemizde; yönetici olan herkes bir aziz veya peygamberdir! Ne özeleştiri yaparlar ve ne de eleştiriyi katlanırlar… Hele bizde; makamlarına göre herkesin bir de yasal dokunulmazlık zırhı vardır veya savcılar tarafından bir dokunulmazlık karinesi örülür zaten.
Geçen yıl, bir pazartesi sabahı evimin karşısındaki otobüs durağına çıktım. Bekliyorum, bekliyorum otobüs geçmiyor. Sonra mahallenin aşağısına gittim ve oradan otobüse bindim. Şoföre sordum, meğer otobüs güzergahını değiştirmişler ve bu yüzden birkaç durak iptal edilmiş! İnsan düşünmeden edemiyor; iyi de, en azından eski duraklara bu durumu bildiren uyarı yazısı konması gerekmiyor mu? Tabii işe bir saatten fazla geç kaldım. Elbette bu güzergah değişikliği de keyfi karar. Yani mahalle sakini olarak, en azından bana veya eşime bir anket sorusu veya basit bir refarandum yapılmışlığı yok. Başkanımız veya encümenleri öyle uygun görmüşler işte. Bir zaman sonra, yeni durakta bekliyorum ama bu sefer de yol yapım mı, başka bir nedenle yeniden güzergah değişmiş. Yine uyarı falan hak getire ve yine geç kaldım. Böyle üç dört defa değişti bu güzergah ve hepsinde aynı sorunu yaşadım.
Bunu, sorumlu belediyecilik anlayışı örneği olduğu için yazıyorum. Yani AKP, MHP, CHP, BDP falan fark etmiyor; halk koyundur ve elbet devletlüler doğrusunu bilir ve yaparlar! Sanki AKP’li belediyeler bütün işlerini taşeron ve müteahhitlere verip, onlarla kirli neo-liberal ilişkilere giriyor da, diğerleri farklı mı? Bu zihniyet kirliliği ve bu kirli ilişkiler her yerde aynı. Aynı despot kafa ve halkı bir sürü ve tebaa olarak görme anlayışı aynı. Aynı yalancılık, kirlilik, vıcık vıcık sermaye ilişkileri ve ufaktan sefillere sadaka dağıtma…
Ne önemi var ki; Çorlu, Tekirdağ, Terme, Konya, Diyarbakır veya Silivri… Bütün devlet kapıları yüzümüze kapalı ve bütün belediye başkanları ve etrafındakiler sahtekardır! Sorununuz olduğunda, devlet dairelerine gidecekseniz; AKP’den referansınız olmalı ama belediyelere gidecekseniz; müteahhitlerden, yoksa bir it gibi tekmelenip kovulursunuz! Ezbere konuşmuyorum, başıma geldiği için söylüyorum. 2012 sonlarıydı. Çorlu’da pansiyonda kalıyordum. Sık başıma geldiği gibi yine dolandırılmıştım. Bütün devlet kurumlarını dolaşıp, sadece iş bulana kadar kalacak yer istedim ama hiçbir misafirhanede yer yoktu! Son umut; belediyeye gittim. Bir engelli ve öğretmen kimliğimle, başkanla görüşmek istediğimi söyledim ama bunun; cumhurbaşkanıyla görüşmekten zor olduğunu o zaman anladım! Zorunlu olarak; sekreter ve güvenlik amirine durumumu anlattım. Para veya iş istemedim, sadece misafirhanede yer istedim. Amir bana; “bizim belediyenin misafirhanesi yok!” dedi. Ama en çok, beni ayakta bekletmeleri zoruma gitti. Çıkarken; “beyefendi, buyur otur diyebilir ve bir çay söyleyebilirdiniz!” dedim. O an, pis pis ve alaycı sırıtması söndü; “ya bi çay söyliyelim” dedi. “Ben söyledikten sonra bir kıymeti yok” dedim! Çıktım gittim.
Bu olaydan iki gün sonra, Sinop Mahallesi denilen yerden geçerken gözüme ilişti; “Çorlu Belediyesi Misafirhanesi” yazıyordu! Elbette dürüst insanlar, etrafındakileri dürüst olanlardan seçer. Bir vatandaşa yalan söylemek, kandırmak, alay etmek de kamu ve belediyecilik hizmetiyse; yazıklar olsun ve lanet olsun hepinize demekten başka ne diyebilirim ki? Elbette belediye başkanı, bundan benim haberim yok diyebilir ama bana bu muameleyi yapanlar, elbette herkese aynı davranıyor ve karaktersizliği devam ettiriyor demektir. Bu bir yöntem olmasa; en azından bana, şu sıralar misafirhanemizde boş yer yok diyerek; doğrudan inkarcı ve alaycı bir yol seçmezdi! Veya en azından, sekreter müdahale ederdi. Aynı görevliler ve aynı başkan devam ettiğine göre; aynı zihniyet devam ediyor demektir.
Bir reklam vardı eskiden: “Yok aslında birbirimizden farkımız, biz Osmanlı Bankasıyız” diye. Örgüt, parti fark etmez; bütün yöneticiler hala Osmanlı zihniyeti ve herkes despot! Sonuçta herkesin üçkağıtçı bir krallığı var. Bizler; nasılsa kuyruğumuzu kısıp çıkarız bu kapılardan.
Mehmet BAYDAN
Olayları, eleştirileri kişiselleştirmek, bütünü gözden kaçırmamıza ve sürekli bir kısırdöngüde kalmamıza neden olabiliyor ama genele gitmek için de; yerelden hareket etmek ve örnek verirken kısmileşme zorunluluğu doğduğu da kesin. Aslında her yönetici ve her makam sahibi, eleştiriye katlanmalı ve hakarete uğradığı durumlarda bile, olgunluğunu korumalıdır. Ancak, ülkemizde; yönetici olan herkes bir aziz veya peygamberdir! Ne özeleştiri yaparlar ve ne de eleştiriyi katlanırlar… Hele bizde; makamlarına göre herkesin bir de yasal dokunulmazlık zırhı vardır veya savcılar tarafından bir dokunulmazlık karinesi örülür zaten.
Geçen yıl, bir pazartesi sabahı evimin karşısındaki otobüs durağına çıktım. Bekliyorum, bekliyorum otobüs geçmiyor. Sonra mahallenin aşağısına gittim ve oradan otobüse bindim. Şoföre sordum, meğer otobüs güzergahını değiştirmişler ve bu yüzden birkaç durak iptal edilmiş! İnsan düşünmeden edemiyor; iyi de, en azından eski duraklara bu durumu bildiren uyarı yazısı konması gerekmiyor mu? Tabii işe bir saatten fazla geç kaldım. Elbette bu güzergah değişikliği de keyfi karar. Yani mahalle sakini olarak, en azından bana veya eşime bir anket sorusu veya basit bir refarandum yapılmışlığı yok. Başkanımız veya encümenleri öyle uygun görmüşler işte. Bir zaman sonra, yeni durakta bekliyorum ama bu sefer de yol yapım mı, başka bir nedenle yeniden güzergah değişmiş. Yine uyarı falan hak getire ve yine geç kaldım. Böyle üç dört defa değişti bu güzergah ve hepsinde aynı sorunu yaşadım.
Bunu, sorumlu belediyecilik anlayışı örneği olduğu için yazıyorum. Yani AKP, MHP, CHP, BDP falan fark etmiyor; halk koyundur ve elbet devletlüler doğrusunu bilir ve yaparlar! Sanki AKP’li belediyeler bütün işlerini taşeron ve müteahhitlere verip, onlarla kirli neo-liberal ilişkilere giriyor da, diğerleri farklı mı? Bu zihniyet kirliliği ve bu kirli ilişkiler her yerde aynı. Aynı despot kafa ve halkı bir sürü ve tebaa olarak görme anlayışı aynı. Aynı yalancılık, kirlilik, vıcık vıcık sermaye ilişkileri ve ufaktan sefillere sadaka dağıtma…
Ne önemi var ki; Çorlu, Tekirdağ, Terme, Konya, Diyarbakır veya Silivri… Bütün devlet kapıları yüzümüze kapalı ve bütün belediye başkanları ve etrafındakiler sahtekardır! Sorununuz olduğunda, devlet dairelerine gidecekseniz; AKP’den referansınız olmalı ama belediyelere gidecekseniz; müteahhitlerden, yoksa bir it gibi tekmelenip kovulursunuz! Ezbere konuşmuyorum, başıma geldiği için söylüyorum. 2012 sonlarıydı. Çorlu’da pansiyonda kalıyordum. Sık başıma geldiği gibi yine dolandırılmıştım. Bütün devlet kurumlarını dolaşıp, sadece iş bulana kadar kalacak yer istedim ama hiçbir misafirhanede yer yoktu! Son umut; belediyeye gittim. Bir engelli ve öğretmen kimliğimle, başkanla görüşmek istediğimi söyledim ama bunun; cumhurbaşkanıyla görüşmekten zor olduğunu o zaman anladım! Zorunlu olarak; sekreter ve güvenlik amirine durumumu anlattım. Para veya iş istemedim, sadece misafirhanede yer istedim. Amir bana; “bizim belediyenin misafirhanesi yok!” dedi. Ama en çok, beni ayakta bekletmeleri zoruma gitti. Çıkarken; “beyefendi, buyur otur diyebilir ve bir çay söyleyebilirdiniz!” dedim. O an, pis pis ve alaycı sırıtması söndü; “ya bi çay söyliyelim” dedi. “Ben söyledikten sonra bir kıymeti yok” dedim! Çıktım gittim.
Bu olaydan iki gün sonra, Sinop Mahallesi denilen yerden geçerken gözüme ilişti; “Çorlu Belediyesi Misafirhanesi” yazıyordu! Elbette dürüst insanlar, etrafındakileri dürüst olanlardan seçer. Bir vatandaşa yalan söylemek, kandırmak, alay etmek de kamu ve belediyecilik hizmetiyse; yazıklar olsun ve lanet olsun hepinize demekten başka ne diyebilirim ki? Elbette belediye başkanı, bundan benim haberim yok diyebilir ama bana bu muameleyi yapanlar, elbette herkese aynı davranıyor ve karaktersizliği devam ettiriyor demektir. Bu bir yöntem olmasa; en azından bana, şu sıralar misafirhanemizde boş yer yok diyerek; doğrudan inkarcı ve alaycı bir yol seçmezdi! Veya en azından, sekreter müdahale ederdi. Aynı görevliler ve aynı başkan devam ettiğine göre; aynı zihniyet devam ediyor demektir.
Bir reklam vardı eskiden: “Yok aslında birbirimizden farkımız, biz Osmanlı Bankasıyız” diye. Örgüt, parti fark etmez; bütün yöneticiler hala Osmanlı zihniyeti ve herkes despot! Sonuçta herkesin üçkağıtçı bir krallığı var. Bizler; nasılsa kuyruğumuzu kısıp çıkarız bu kapılardan.
Mehmet BAYDAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder